1 Kasım 2010 Pazartesi

ESKİYÖRÜK KÖYÜ

Kekik kokulu Toroslar’da bir köy Eskiyörük, Aydıncık ilçesine bağlı. Arazisi, engebeli ve taşlık. Çevreye maki tipi bitki örtüsü hakim.


Mart başlarında, sümbül kokusu sarar köyü. Akdeniz ikliminin kurak koşullarına dayanabilen kermes meşesi (piynar) diplerinde dağ şakayıkları gülümser tanıyanlara. Nisandaysa yabanıl Osmanlı lalesi (tulipa) ile kızarır ortalık.


Bir zamanlar iki kuyusu varmış köyün. Bülke kapatılmış. Köyün orta yerindeki Eyfe kuyusunun etrafı biraz yükseltilmiş, ağzına da bir kapak yapılmış. “Cavırdan kalma” diyor kadınlar.


“200 haneli köyümüz, elde ettiğim bilgilere göre, 1772 yılında kurulmuş,” diyor 1928 doğumlu, köyde üç dönem muhtarlık yapmış Ali Ergüç. “Şu ileride bir kale var. Adına Üçbaş derler. Bu kalede Romalılar, Bizanslılar ve Rumlar oturmuş. Çakıroğlu, Tığıllar, Kara Cemil gibi üç aile gelip yurt tuttuktan sonra da Rumlar buradan gitmişler.”

Kara Cemil adı alıp götürür insanı tarihin derinliklerine. Bilinmez bu iki Kara Cemil arasındaki ilişki. Aynı kişi mi, akraba mı yoksa sadece bir isim benzerliği mi?

“1810’da ölen Purgulu Bey’i Kara Cemil Bey, Yukarı Öz Bey’i Memiş Bey, Büyükeceli Bey’i Gölgelioğlu beylikten vazgeçtiler. Gilindire’yi, Gülnar İlçesinin merkezi yaptılar. 1768-1774 Türk-Rus savaşlarına birlik olarak girildi,” diye yazmış Zeki Teoman.

 



İçerisinde 10-15 kadar kaya mezarının bulunduğunu duyduğum Üçbaş Kalesi’ne gitmek istedim. Oldukça dar ve taşlı yolda bir kilometre ancak ilerleyebildim. Dönecek genişçe bir yer ararken, yol bitti. Önümde bir çakıl yığını. Arabayı bırakıp düştüm yollara. Eski, taş duvarlı üstü topraklı evi geçip yüksekçe bir tepeye vardığım zaman, uzaktaki kalenin dış duvarları gözüküyordu. Aramızda ekilmiş bir tarla vardı, yürümeye cesaret edemedim ve geri döndüm.

Atışma ve şiirleriyle tanınan Ahmet Ali Babacan (1912- 1975)  bu köyden. Oğlu emekli öğretmen Mehmet Babacan  babasıyla ilgili olarak şunları anlatmıştır:


"ATIŞMA VE TANIŞMA

1950’li yıllarda, Gülnar’da PTT dağıtıcısı olarak çalışan Mehmet Doğan’la, Âşık Babacan arasında geçen ve onların tanışmalarına neden olan atışma, dillerde hâlâ dolaşır. Ancak özü kaybolmamakla birlikte bir hayli değişikliğe uğramıştır. Adı geçen kişilerden birçok kez dinlediğim o anı, ozanca söyleyişle hazırcevaplık becerisinin buluşturulmasından doğan mizahî hazzın tipik bir örneğiydi.

Mehmet Doğan, yakımcı bir kişiydi. Görevi gereği gezdiği köylere, ilginç bulduğu kişilere yazdığı taşlamalarla epeyce ünlenmişti. Hatta taşlamalarının bir hayli sert olduğu söylenirdi.
Cuma günleri, Gülnar’ın pazarıdır. Köyden, kasabadan yığınla katılım olur. Alışverişten tutun da dost ahbap görüşmelerine kadar tüm ilişkiler Cuma pazarının gündemindedir.

Öyle kalabalık bir günde, Eskiyörüklü Ahmet Ali Babacan, Postacı’ya uzaktan gösterilir ve bir de uyarı eklenir: “ Şu gördüğün köylü adam var ya, o şairdir. Sakın ona bulaşma, onun taşı ağırdır, altından kalkamazsın.”

O yüzden midir nedir, Postacı her köye bir şeyler söylediği halde, Eskiyörük’e hiç dokunmadı.

Ne var ki uzun bir süre geçtiği halde, bir türlü görüşmek de kısmet olmamış…

Olacak ya, bir kış günü Menekşe Deresi’nde karşılaşırlar. Menekşe Deresi’nde yol, yan yatırılmış U harfi gibidir. Tabanında Menekşe Köprüsü, yanında Kara İn, az ileride de Abdullah’ın değirmeni.

At üstünde ağır ağır ilerleyen Postacı’nın, karşı yolda köprüye doğru inmekte olan köylü adamı görür görmez “ Aa, ben bu adamı tanıyor muyum yoksa birine mi benzetiyorum,” soruları düşer aklına. Yaklaştıkça, kafa yorması daha da yoğunlaşır ve “O âşık köylü olmasın bu” demeye başlar. “Köprüye girmeden karşılayayım” diyerek atı hızlandırır da ne demeli? Kupkuru bir sözle “Hemşerim, sen kimsin” demek, bir şaire yakışır mı? Söyleyeceğini düşünürken bir yandan da “Eğer o adamsa, dünyadan habersiz, kendi halinde bir garibana benziyor, ateş olsa yerini yakamaz” diye geçirir içinden.

Hedeflediği yerde, Kara İn’in önünde karşılar ve atışını yapar Postacı:

“ Üşüdüm, buydum Menekşe’nin kışından,
Bir sigara ver de içeyim dışından.”

“Dışından” sözcüğü, yörede bedavadan, avantadan anlamına çok kullanılır.

“Âşık Babacan, Postacı’dan alışılmış köylü selamını bile beklemezken, duyduğu beyiti yanıtsız bırakacak değil ya! Hiç duraksamadan:

“Yağmurlar yağdı da dereler aktı,
Dışından sigara bizlerden kalktı” deyiverir.

Postacı, atından inerken, “ Tamam arkadaş, Sen osun. Şurada bir soluklanalım; sigaramızı hak ederek içelim de iyice bir tanışalım,” der ve hayvanları bağlayıp söyleşmeye başlarlar. Başlamasına başlarlar da akşamın olduğunu, atın kişnemesiyle, eşeğin de yükünü devirmesiyle fark ederler."

"Öksüz Ağaç"

Murt Çukuru Mahallesi'nin alt kısmında ‘Alanın Ayağı’ denilen mevkiide, küçük kozalaklı, üremeyen bir çam türü var. Türünün tek ağacı olan bu çama mahallede "Öksüz Ağaç" ya da "Topak Toru" denilmekte.  


FİDİK MAHALLESİ :


Fidik köyün terk edilen mahallelerinden biri . Küçücük yassı taşlardan yapılmış evler var orada.
Kim bilir kimler oturdu, ne hayaller kurdu buralarda!..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder